Tenime değen taze bir serinlikle o derin uykumdan
uyanmıştım. Gözlerimi açtığımda kendimi ormanlık bir alanda ve bir sandal
ağacının dibinde yatarken buldum. O ormanda her şey o kadar güzel ve berraktı ki.
Su ve kuş sesleri, yanımdaki sandal ağacın ve diğer bitkilerin sesi beni
bambaşka yerlere götürüyordu. En iyi duyduğum koku sandal ağacının kokusuydu,
bu kokuyla beraber derin hülyalara dalıyordum. Dalmış olduğum hülyaların
arasından sandal ağacını etrafına serpiştirilen papatyaları fark et de bildim.
Bu papatyalar pozitif duygularımı daha da etkinleştirmiş ti. Daha farklı yerleri
de görebilmek istiyordum. Bu yüzden yerimden yavaşça kalktım ve yürümeye
başladım. Ben ilerledikçe rengarenk güllerin arasından geçiyordum. Bu seferde
manevi duygularım etkinleşmeye başlamıştı. Burada durdukça daha da huzur
buluyordum. Gök yüzün deki güneş tenimi ısıtıyordu fakat yakmıyordu. Şehir
merkezlerinin stresli, tozlu, negatif bir yana. Burası bambaşka bir dünyaydı.
Limon ağaçlarından gelen o müthiş kokular zaten tüm gün içerisindeki
gerginlikleri mi silmişti. Ben çimenli yolumda ilerlerken mosmor bir lavanta
bahçesine girdim. O lavantaların kokusu ise her şeye değerdi. Ruhumun tüm
kötülüklerden arındığını vücudumda hissediyordum.
Rüyam bununla son buldu. Fakat tüm duyduğum kokular ve bende
bıraktıkları hisler hala aklımdaydı. Kokulara karşı duyduğum hassasiyet bana bu
gibi durumlarda bir ödüldü sanırım. Bunun için şükretmeliyim ve daha çok çiçek
koklamalıyım.
“ Gül sunan bir elde daima bir miktar gül kokusu
kalır.” - Çin atasözü -
Yorumlar
Yorum Gönder